29 Şubat 2012 Çarşamba

Paketler / Hediyeler ..

Tam da zamanında, iki güzel insandan gelen ayrı ayrı hediyeler bugünlerde nasıl mutlu etti beni!
Dün blog yöneticimi elinde paketle beni beklerken görünce koşuşturdum ona doğru. O benden de meraklı olduğundan beni zor beklemiş. Ama inatla yanında açmadım tabi..
Paketin Ece'den geldiğini gördüm ve öyle kocaman sırıttım ki açtığımda :)



İzmir'in tam da tekrar soğumaya başladığı zamanda bana bu güzel eldivenleri yollamış!
Benim en çok ellerim üşür. İhtiyacım varken böyle bir şeyin gelmesini onun temiz kalbine bağlıyorum ..
İki gündür elimden çıkarmıyorum :)


Paulo Coelho'nun kitaplarını okumaya hangisinden başlasam diye düşünürdüm.. 
Yolladığı kendi kitabıyla bu da belli oldu. İçine çok güzel de bir not düşmüş.
Ve bir de mektubum var tabi ..


Süslü ve Pembe Dünyam'ın öncülük ettiği hediyeleşme etkinliğinde eşleştiğimiz Minikooo'dan gelen paketi bugün alabildim sonunda, benim köyümün sistemi sağolsun. Her şeyi ayrı ayrı çok sevdim!
Hello Kitty kurabiyem yolda gelirken kırılmış, üzüldüm. Etrafındakiler gitmiş kafası kalmış bir tek, ama hala güzel .. 
El emeği olduğunu düşündüğüm pacman ayracım hakkında ne desem bilmiyorum. Bir ayraç delisi olarak bayıldım!

Beni bu kadar mutlu eden insanlara çok teşekkür ediyorum..
Herhangi bir paket, mektup aldığımda o kadar huzurlu oluyorum ki.

Daha bol bol hediyeleşme, mektuplaşma dolu günlere!

27 Şubat 2012 Pazartesi

Birkaç Detay..

Pazar günü koskocaman bir sıkıntıyla geçmesin diye, hemen dibimizdeki foruma doğru gittik dün oda arkadaşımla. Herhalde havanın güzelliğini bulan kendini oraya atmıştı.

Avare gibi dolandıktan sonra dnr'a girmenin verdiği huzur paha biçilemezdi. Tabi bu sefer elim boş çıktım. Çünkü makyaj malzemesi almıştım. Nefret ediyorum oraya giden paraya. Herhangi günlük kullanımlar olsa da..

Ama geçen gittiğimde aldığım ayracımı gösterebilirim..


Hepsinin içinde tek kalmış, bir de hüzünlü bakıyordu. Kıyamadım.
Gerçekten tek sebebi bu.


Daha önce donut'ı kipadan alıyorken, şimdi ikea'nınkine sardık.
Bundan sonraki günler de öyle olacağa benziyor..


Ha bir de mısır patlatıp şöyle bir televizyon falan izleyelim demiştik.
Şey.. yaptık da.
Evet.
Ama;
Mutfakta böyle görünürken, odaya getirdiğimizde dumandan göz gözü görmüyordu.
En son oda arkadaşım gözleri yaşarmış bir şekilde dışarı attı kendini.
Bir yerde hata vardı dicektim ki, sanırım ocağı biraz fazla açmışız sonra bizden de pek ilgi görmeyince tabi, alttaki mısırlar kömürleşmiş.
Sonuçta üsttekileri yedik mi, yedik yani lezzetliydi de.


Artık erken kalkıyorum, bünyeyi öyle alıştırma çabalarındayım.
Bu sabah kahvaltı ederken de, bulutlar çöktü üstümüze dünkünün tam tersi olarak.
Benim ufak odamın camından, akşamüstü gibi bir hava ..
İleriki günler böyle olmasa bari..

Herkese mutlu haftalar diliyorum!

Serrose'a ..



Hayatımın en zor zamanında, karmaşanın içinde, üstelik de blog hayatına tamamen karşı olduğum bir zamanda, okumakta olduğum sıradan olacağını düşündüğüm, bir blogta buldum kendimi yazın başlarında.
O saatler, bütün bloğu yuttuğum zaman nasıl geçti, o zor günler de onunla birlikte nasıl aktı gitti  bilmiyorum ama sonunda farkında olmadan, söyledikleri kafamda şekillendi.
Bütün yazılarıyla, bütün o karmaşanın içinde, kitaplarım ve müziklerimle birlikte, O da "kalk" dedi bana.

Taa dünyanın öbür ucundan sadece kendine seslendiğini sanıyorken, buralarda 21 yaşlarında bir kıza da sesleniyordu.
Yüreklendiriyordu farkında olmadann.
Yalnız olmadığımı, bildiğim ama çoktan unutmuş olduğum şeyleri tekrar hatırlatıyordu.

Sonra bir tek kendi de değil üstelik,
Bir şekilde gerçekten iyi sayılmadığım bir günümde bir konuşma yaptığım Şerife anne de o gün bana söyledikleri ve kızıyla birlikte kocaman büyüdü kalbimde. Hatta kızlarıyla .. Çünkü o gün dünyalar güzeli yaşıtım Gülşah'la da tanıştım.


Ve sonra, İzmir'e tekrar gelirken en başından beri hayatıma yön veren Jack'in on the road'ıyla çıktığım yolu, serrose'un yolundan cesaretlenerek buralarda paylaştım ve paylaşmaya devam ediyorum. O benim son derece yanlış bildiğim blog hayatının önemini anlamama sebep oldu.

Serrose gibi takip ettiğim, ya da beni izleyen öyle güzel insanlar tanıdım ki burdan, nasıl şükredeyim bilmiyorum.

Sonuç olarak, uzun bir zamandır bu konuda yazmayı düşünürken, son zamanda yaşadığın  can sıkıntısından sonra tam zamanı olduğuna inanıp, daha bir özenle yazıyor ve yine diyorum ki;

Sen yolun neresinde olursan ol, sonuna kadar yanında olan bir kız var buralarda bir yerlerde .

Sen ve Yoshi'n de, ailen de, blogtaki her güzel insan da, iyi ki varsınız ..

26 Şubat 2012 Pazar

Karamık'ın doğum günü ..

Dün benim Karamık'ımın doğum günüydü.
Ben yoktum yanında tabi, sadece kamerada birkaç dakika görebildim.



Yediyi bitirdi çikolatam..
Muhtemelen ablam saçlarına maşa yapmış, daha doğrusu o yaptırmış :)
Baya bir süslenmişiz, nazlanmalarını tahmin edebiliyorum ..
Çok özledim seni diyen ağzını burnunu yerler onun.

25 Şubat 2012 Cumartesi

İlk Gün ..

Bugün eğitim merkezindeki ilk günümdü.. Tam burada, ne ve nasıl olduğundan bahsetmiştim. 
Gider gitmez soluklanıp, çocuklarla birlikte keşfe koyuldum..



 Kolumdan tutup bütün sınıfları, müzik odalarını, sinema odalarını gösterdiler. 
Onlar için birçok şey düşünülmüş, neredeyse her imkanları var ..
Ben gittiğimde hediyelerini alıyorlardı. Sıra sıra nasıl heyecanla beklediler ..



Başında bulunacağım kütüphane, vakıf sahibinin kızının adını yaşatıyor, İpek Ertürk ..
 Nasıl vefat ettiğinden bahsetmek istemiyorum.
 Her kitabın içinde tek tek onun adı var ..

Kitapların arasında hayatımın adamlarından sadece birine denk gelmemle birlikte koccaman gülümsedim..


Hatırlamıyorum ama bayağı bir eski basımı ..
Çocukları kitap konusunda nasıl ve nereden yönlendirmeye başlayacağım ufak ufak belli oldu kitapları kurcaladıkça :)


Bol bol Jack London görüceğiz listelerde anlaşılan ..
Kitaplara bu kadar ilgi gösterebileceklerini açıkçası tahmin etmemiştim.
Ama neredeyse hepsinin ismi alanlar listesinde var..
Ben de bilmediğim kitapları onlardan önce boş vaktimde okuyup, sonra paylaşmayı düşünüyorum.
Onlarda bu ilgi varken, bu az bile gelicek sanırım..



Bir de, işaret dilini ne kadar öğrenmek istediğimi her şekilde vurguluyordum
Oradaki çocuklardan biri olan Sıla'nın da herhangi bir özrü olmamasına rağmen işaret dilini çok iyi bildiğini öğrendim. Anne ve babası ile iletişime geçmek için bu dili kullanıyormuş.
Sanırım ilerki günlerde bana öğretmesi için fırsatımız olucak.
Buna nasıl sevindim anlatamam..


Şimdi günlerdir elime almadığım defterime yazma vakti ..

Burada çok güzel deneyimler edineceğim kesin. 
Ama en çok hoşuma giden şeylerden biri olan, hocam diye diye peşimden koşmalarına ne kadar zamanda alışabilicem bilmiyorum :)

23 Şubat 2012 Perşembe

5 soruluk bir mim..

Sevgili deeptone beni mimlemiş. Kendi cevapları da çok iyi. 
Böyle sorulu mimleri çok seviyorum :)
Ve bende hemen cevaplıyorum ..


1. En sevdiğin şeyler nelerdir ? Nelerden hoşlanırsın vb.
En'ler arasına girebilecek çok şey var aslında. Sıralıyorsak;

Resim, çikolata, defter, oyuncak, eski püskü eşyalar, ayraçlar, meyve çayları, her türlü reçel, yemek yemek, kalemler, kitap, puding, kuru meyveler, gözlük, anahtarlık, kolye, sticker, plaklar, mısır gevreği, fırat bardağım, eski paralar, film bulamadığım polaroid land camera, kulaklık, fular, senelerdir aynı yerde duran yüzüğüm, berelerim, hayaller.
Bu liste irdeledikçe uzar gider.

2. Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin ?

Vaktim en çok müzik dinlemek ve blogları dolanmakla geçiyor. Zaten blog dışında diğer sosyal ağlarda çabuk sıkılıyorum artık. Kitap araştırması yaparım çok, okunacak listesi falan. Bunların hiçbirini yapmıyorsam da, dizi izliyorumdur. Yapıcak bir şeylerim mutlaka var, aklıma gelenler bunlar.

3. En sevdiğin filmler nelerdir, veya izlediğin ve hafızanda kalan veya kesinlikle izleyin dediğiniz ?


  Edward Scissorhands.
O hem dünyanın en masum karakteri, hem en iyi filmidir.
Johnny-Tim filmlerinin hepsini sayabilirim.
Birkaç filmden de bahsedecek olursam
 Ed Wood sıradışıdır.
 What's eating Gilbert Gripe ? duygusaldır
Finding Neverland hayalcidir
Toy Story hayaldir
9 kahramandır
 Benny and Joon sadedir
Sleepy Hollow etkileyicidir
Secret Window gizemlidir
Sweene Todd ürkütücüdür
Bi mong üzer
Bin Jip sessizliği anlatır
..

4. Şu sıralar almak istediğiniz şeylerin listesiniz yapsanız bunlar neler olurdu ?

Hala hala hala alamadığım Keith Richards'ın LİFE'ı.
Her gittiğimde sevip okşadığım, sonra tekrar yerine bıraktığım D&R'daki Oasis plağı.
Moleskine defter
Herhangi bir dolma kalem 
Edgar Allan Poe şiirlerinin derlemesi
Bornova'da Cadı Kazanın'da gördüğüm, hatta hayatımda vitrinden beğendiğim ilk ve tek şey olan lacivert panço

5. Şu sıralar en çok dinlediğiniz şarkılar ? 3 tane.
Memnuniyetle, buyrun..


Mimlediklerimi bloglarını ziyaret ettiğimde haberdar edeceğim :)

21 Şubat 2012 Salı

Tire - Şirince - Pamucak - Kuşadası

Haftasonu sürekli gezip, kafa dağıtmakla geçti. . Bol bol fotoğraf çektik. Haftasonunun tadını çıkardık. 
Tireye ve diğer yerlere ilk defa gittim. İyi ki de gitmişim. Her yeri nasıl sevdim, her şey ne kadar güzeldi anlatamam. 
Bol fotoğrafla, önce tren yolculuğuyla başlıyoruz :)


Tire biletimizi aldık.
Biliyorum garip ama,
Ben yine hayatımda ilk defa trene bindim. 


Hep trenle uzun bir yolculuk yapmak istemiştim, o güne kısmetmiş :)
Şebnem, Duygu gibi ev sahibi olarak rehberlik etti.


Yol boyunca poz vermeye çalıştık tabi.


Poz vermeyip rahat da takıldık.
Tabi 325.gelişinin verdiği bilgi yoğunluğuyla Feza şimdiden yorgun düştü :)


Hiçbir şey yapmayıp gülme krizine de girdik.


Tire'ye vardığımızda, meşhur tepelerinden biri olan Kaplan'a çıktık.
Gider gitmez bir orman havası aldık.


Ertesi gün, en güzel Tire manzarasına sahip olan Yağmur'daydık.


Önceki gün gittiğimiz yolda bu sefer yürüdük. Benim orada en sevdiğim yol buydu. Bir tarafı sıra ağaçlar, bir tarafı da ormanlık alan. Havası çarpmadı değil. Bir baş ağrısı tuttu tabi :)


Temiz havadan kafayı bulmak varmış cidden.


Daha sonra Dere Kahve ve orada bulunan değirmen ..


Benim şansıma, sıralı havuzları boştu. Oraları su akarken görmek ne güzeldir.
Onun yerine alt tarafındaki ufak göl kaldı bize de ...


Keçeciler Çarşısı .. Tire'nin meşhur yerlerinden biriymiş .
Keçe'den cüzdanlar, telefon kılıfları, birçok duvar süsü .. Dükkanın eski ve müthiş bir kokusu vardı..


Ve sonra, Şirince'deydik.
Geçen yıl okulla gitmeyi planlamıştım, olmamıştı.
Dönüş yolunda geçerken oraya da uğradık..


Bilindiği gibi Şirince, çeşit çeşit şarabıyla meşhur.
Ben şarap içmediğimden tatmadım da ama,
 Neredeyse önünden her geçtiğiniz dükkan ikram olarak veriyor.
Dolandığınız hemen her yerde, şarap kokusu geliyor burnunuza ..


Tire'nin meşhur yiyeceklerinden biriymiş keşkek. Ben hiç yememiştim. 
Tire'de de fırsatını bulamamıştık.
Şirince'de oturduğumuz gözlemecide olunca, masaya direk keşkek söylendi.
Tadı harika ! Normalde et ile olurmuş, bu tavuk etiyle yapılmıştı
Bir nevi yalancı keşkekmiş. Ama yine de ben bayıldım !


Kilise'nin havuzuna ters bir şekilde para atılması ve dilek dilenmesi gibi bir inanç varmış
Para, havuzun içindeki deliğe isabet ederse, dileğin gerçek olurmuş rivayete göre ..
Feza işini garantiye alıp, ters değil düz bir şekilde atmayı tercih etti.
Farklı olmak güzel tabi
Kendi kurallarımızı kendimiz de koyduk biz böyle..


Bu teyzeyi ne zaman gitseniz orada oturur halde bulabilirmişsiniz..
Elindeki tacı almamız için binbir dil döktü ama, çulsuz öğrencilere denk geldiğinden haberi yoktu kendisinin.
Biz yine de o çabasını dinledik


Veee Pamucak,  sahildeyiz..
Günün en güzel saatine denk geldiğimiz için, güneş mükemmel görünüyordu.
Burasının biraz ilersi, motorcuların mekanıymış
Zaten kıyının gerisindeki bölge buna bayağı elverişli ..


O havada deniz kendine doğru çekti bizi resmen. Şu sahildeki huzur nasıl anlatılır bilemem..


Ve son olarak, Kuşadasından tek bir fotoğraf ..
Tam da gün batımında,
Adanın en güzel göründüğü, Gazibeğendi tepesinden
Bundan başkasını çekmeye gerek yoktu zaten.
Manzarayı gördüğünde adanın büyüsüne yeterince kapılıyorsun..
Bu kadar büyüleyici bir yer olduğunu tahmin etmemiştim..

Umarım her bir yere tekrar gitme fırsatım olur.
Uzun zamandır bir geziden bu kadar çok keyif almamıştım.

Bütün emekleri ve misafirperverlikleri için, benim o mükemmel arkadaşlarıma tek tek teşekkürler
İyi ki her yeri, bu güzel insanlarla görüyorum !

19 Şubat 2012 Pazar

Göçebe öğrenci ..

Günlerdir bloga yazamadım. Benim için çok çok uzun bir süre . Nasıl özlemişim !
Bu süre içinde İzmirlere geldim. Yanımda bir koli yiyecek, abur cubur ve içine bir çok şey tıkılan bavulumla. Ben alışveriş yapmaktan nefret ettiğim için, çoğu zaman İstanbul'dan hamallık yapmak durumunda kalıyorum.


 O bir çok şeyler içerisinde annenin odama aldığı bu pembe ufak televizyonum da var. 4 duvar içinde bir velinimet oldu kendisi. Bir dönem boyunca bizim çenemizin dışında, odadaki kuru sessizliği bozdu en azından.


Oda arkadaşın daha gelmemiş ve evden de hazır pişirilmiş yemek getirilmiş olmasından dolayı bana bir tek ısıtması kalan yiyecekleri tek başıma götürdüm. Hali hazırda biraz daha stoğum olduğu için en azından bir gün daha rahatım. Bir de insan kafasını dinlese de, bir nefes daha arıyor yanında. Bu yüzden bizim kızı özlemedim desem yalan olur :)


Beni buralarda hiçbir zaman yalnız bırakmayan o üç hatunun evindeydim ben de birkaç gün, çoğu zamanki gibi..
Gecenin iki buçuğunda tatlı diye diye ölünce, bu revaniler hayat kurtardı. Hiç üşenmeden mutfağa gidildi ve Duygu tarafından hazır revanilere şerbet yapıldı. Hazırdan bu kadar performans beklemiyordum ama, neredeyse elle yapılmasından hiçbir farkı yokmuş.


Can sıkıntısından evde gelinen son nokta da, bu kare. İki kişinin kendi işleriyle uğraşıp, onunla ilgilenmemesi ve bunun sonucunda susup bir köşede bunları yapan Şebnem ve onun hayal gücüyle çizilmiş, özenle kesilmiş  23 Nisan bebekleri. Neden diye sorsanız, mantıklı bir açıklama veremiyor.


Başka bir gece de sabaha karşı iyice olayı abartıp sofra kurduk. Ev makarnasında emeğim var. Diğer kara gibi olan şeyler de patates kızartması tabi. Yakmasaydık, her şey çok daha güzel olabilirdi ama bunun tadı o saatte ne biçim de güzeldi.

Tamam. Yemek blogu girişimlerini çoğu zaman düşünmüyor değilim. Bir de bu yemek yapamıyor halim. Bir yapabilsem kim bilir bu blog nelerle dolmuş olucak. Aslında öyle blogları okumayı da çok seviyorum.  Tatlıdır, yemektir sıkı takip ettiğim bloglar oluyor. Hevesleniyorum yemek yapmaya sonra ama, niye girişmiyorum hala bilmiyorum. Çuvallamaktan korkuyorum galiba.

Birkaç gündür ben ve kızların hali az çok sadece yemek yemekle geçmiş, şimdi bakıyorum da. Haftasonu müthiş bir Tire - Pamucak - Şirince ve Kuşadası turumuz olduğundan, onu başka bir yazıya saklıyorum, şöyle bol fotoğraflı.

Herkese mutlu haftalar diliyorum !

*Başsalığı dileklerini yorum ve mail yoluyla ileten herkese çok teşekkür ediyorum. 


13 Şubat 2012 Pazartesi

Bugünlerde ..

Bütün tatil boyunca evden dışarı sadece nefes almak için birkaç gün çıktım . Onun dışında hep evdeydim.


Hafta içinde olan babaannemin vefatından sonra, evin içinde herkesin üzüntüsü suratlarından okunuyordu bu aralar. Ölüm sessizliği dedikleri bu olsa gerek. Uzun zamandır hasta olduğunu bilerek böyle bir şeyi bekliyorduk ama, öyle olmuyormuş işte. Her gece babamın kıpkırmızı olan gözlerine bakmak hiç de kolay değildi aslında. 
Ölüm soğuk derler. Onun için de öyle midir ? Bir şey hissetmiş midir ? Bilemiyorum.


Olanlardan sonra, bugün tek başıma çıktım dışarı. Patlayıncaya kadar kırtasiye dolaştım. Kulağımda kulaklığım, saatlerce baktım, inceledim. İhtiyacım olan bir kaç bir şey gözüme çarptı, onları aldım.


Artık birbirine karışmış notlarımı tutması için dosyalık şarttı, üç tanesi onlardan. 
Oda arkadaşım da benim gibi ikinci öğretim, yani geceleri geç yatarız ama onun bazen erken yattığı da oluyor. Bu yüzden minik bir kitap okuma lambası da gerekliydi.
Kırmızı kalemliğimi geçen hafta aldım aslında, sadeliği güzel.
Renkli Stabilo kalemler çerezlerim. Onların yanında, Faber Castell Multimark'ı çok kullanırım. Bir tane M uçlu yedekledim. Onun altındakiyse PILOT'un V-Sign Pen'i. Bu sefer koyu bir pembe. Etiketler de çerezliklerden.

Barunson Polar Bear defter ..
Sevgili deeptone'un söylediği Morning Glory markası vardı aklımda. Ona bugün bakındım ama denk gelemedim buralarda 
Barunson da onun gibi Kore'den olan Morning Glory'nin bir rakibiymiş. Bir çok çeşidi vardı Mephisto'da. Söylendiği gibi gözü yormayan bir tonda sayfaları.

Kendimi ancak böyle mutlu edebildim şu sıralar. Bloguma yazmak iyi hissettiriyor.
Hayat da bir şekilde devam ediyor işte ..

Yarın gece uzun bir yolculuk var. Bu bana iyi gelicek en güzel şey belki de ..

LÜTFEN ..

Birçok blogta gördüğüm Gamze Anne'nin hikayesini günlerdir araştırıyorum, okuyorum. Birçok kişi gibi çıkar yol bulmaya çalışıyorum. 
Onu kendi blogundan okuyun. Ve lütfen sesine kulak verin. Destek olun. Tanıdığınız herkese söyleyin.
Hepimizin bir şekilde desteği olabilir bu yolla.
Hiç bir şey yapamıyorsanız, sayfanızda, blogunuzda paylaşın.



Onun blogunu okuduğunuzda her şey kafanızda daha net yer edicek. Kelime kelime, adım adım ..
Bir şekilde mutlaka yardımcı olabilirsiniz
Bir tüp kan, ilik donörlüğü, onlar da yoksa paylaşımlarınız var ..


Bunu en çok da o ufacık oğlu için yapın.


Sevgili Okan Bayülgen'e de bir şekilde ulaşılmış. Ben eminim ki ilgilenecektir bu konuyla. 
Gamze Anne'nin o "Güçlü" eşinin yazdığı yazı burada. 
Elinizden gelen desteği esirgemeyin.


Lütfen.

11 Şubat 2012 Cumartesi

Soru - Cevap Mim'i

Şu sıralar mimler birikti.. Önce, soru cevap şeklinde olmasından dolayı biraz daha kolay olan bu mim'i cevaplıyorum :)
Sevgili Nerwen tarafından mimlenmişim .. Sorularını keyifle cevaplıyorum ben de :)



1. Ölmeden görmeyi istediğin bir ülke var mı? Neden orası? 

- Tam adamına sorulmuş bir soru aslında. Kafamda ve hayalimde, İskoçya vardır hep. Bilmiyorum ama, bana en fazla huzur vereceğine inandığım yer orası.

2. Kış mı? Yaz mı?

- Karı sevmeme rağmen, ben yaz çocuğuyum. Açık güneşli havaları, iç karartıcı yağmurlu karlı kışlı günlere bin kat daha fazla tercih ederim.

3. Hiç saçının tamamını boyattın mı? Pişman mısın? 


- Her ikisine de evet. Liseden mezun olduğumda bir hevesle turuncu yapmıştım. Daha sonra kendi saç rengime (açık kumral) dönemedim , sarıyla devam etmek durumunda kaldım. Seviyorum ama, boyatmamış olmak isterdim.

4. Blog'umda en çok ne tarz konular görmek isterdin?

- Kitap, müzik, kırtasiye, yol vs. ile ilgili yazıları okumaktan çok keyif alırım :)

5. Yaptığın en çılgınca şey neydi? 


- Malesef bir anda aklıma gelecek kadar bir çılgınlık yapmamışım.

6. En sevdiğin tatlı nedir?

- Künefe ! bayılırım.

7. Hiç bıkmadan kullanabileceğin oje rengi?

- Sanırım bunun cevabı, lacivert.

8. Hayvanları sever misin? Evde beslemeyi istedin mi hiç?

- Hayvanları çok severim. Bir kedi beslemek isterdim açıkçası, şu an mümkün olmadığından ilerisi için böyle bir şey var kafamda. Geçen yıla kadar bir kaplumbağım vardı ve öldü. Öldüklerinde çok üzüldüğüm için, öyle çok sayıda hayvan beslemedim.

9. Düzenli olarak takip ettiğin bir dergi var mı? Varsa hangisi?

- Düzenli takip ettiğim hiçbir dergi yok.

10. Sence Türkiye'de en yaşanılası şehir neresi? Neden? 


- İzmir. Buraya gelmeden önce de öyle düşünüyordum, geldikten sonra kesinleşmiş bir durum oldu. Şimdiye kadar İstanbul'da yaşamış ve 2 yıldır İzmir'de yaşamakta olan biri olarak söylüyorum ki, İzmir her yönden tamamen bir huzur şehri.

11. İnsanların sende gördüğü, dile getirdiği en iyi ve en kötü özelliğin nedir? 


- Bu tarz soruları cevaplamayı pek beceremem ama, iyi bir dinleyici olduğum söylenir. İyi olarak aklıma bu geldi. En kötüsü de çok sevmek. Uzaktan bakınca bir problem değilmiş gibi duruyor ama, birini ya çok fazla severim, ya da hiç sevmem. Bunun ortasını bir türlü tutturamıyorum.

Bir çok kişi mimlendiğinden kimler kaldı bilemiyorum. Eğer isterseler aynı sorularla The Merika, okuyan, bez-cadıları, Lunarita, Deeptone, _Zemheri_, Lady Jane, Aklımdan Bir Kare 'yi mimliyorum :)

8 Şubat 2012 Çarşamba

Karavan


Aradığım bir şey için (daha sonra sabırsızlıkla bir yazısı gelecek), eski eşyaları kurcalarken oyuncaklarıma da denk geldim. 
Onlarla ilgili zaafımı burada belirtmiştim ..
Sonra bu karavan geçti elime, tee hayal kurmaya başladığım ilk zamanlardan kalmış



Bir karavan hayali ..
Hangi filmdendi bilmiyorum ama, daha baya küçükken oradan kalmış aklımda.
O zamanlar ulaşılmaz bir şey gibi gelirdi tabi
Ama şimdi öyle değil
Büyüdükçe hayaller küçülür derler ama, 
Ben aksine onlara daha çok yaklaştığımı hissediyorum 



Küçük kapısını da açtım, bir de böyle görün :)

Ben hiçbir oyuncağımı atmaya kıyamıyorum,
O kadar çoklar ki bu yüzden
Onların bir köşede var olduğunu bilmek bile bana kendimi nasıl iyi hissettiriyor ..
Oyuncakları sevin, saklayın, koruyun kollayın
Eminim onlara böyle önem veren birçok kişi vardır

Nasıl sırıttım şu kadarcık karavanımı gördüğümde bir bilseniz
Artık birkaç tanesi gibi gözümün önünde olucak.
En azından şimdilik ufak da olsa bir karavanım var ! :)

6 Şubat 2012 Pazartesi

Kırtasiye / Defterler

Aldığım ufak tefek kırtasiye ürünlerini yayınlarken, önderliğini Serrose 'un yaptığını memnuniyetle belirtmek isterim. İçimizdeki kırtasiye canavarını buraya da yansıtıyoruz biz böyle :)


Şu sıralar ihtiyacım olduğundan defter almam gerekliydi. Tam istediğim gibi olanlarını bulabildim
Daha düşük fiyatlarıyla, Moleskine'in bir bakıma yerini tutabiliyorlar.


Biri Le Color'dan. Old İstanbul serisi olarak 4 çeşit bulunmakta. Ben baya bir kararsız kalsam da bunu beğenip aldım. 
Le Color'un diğer model defterleri için buraya tık tık . Crazy çeşitlerinde de gözüm kalmadı desem yalan olur :)


Diğeri ise Scrikss firmasına ait Notelook. Çeşitleri arasından, turkuaz ve üzerindeki Jazz açısından hoşuma giden bu oldu. Ama daha Dreamers'ı, Avustralya pul temalı, Flying Fish olanı, yani gözümün kaldığı birkaç tane daha çeşiti var. Onlar için de buraya :)


Geçtiğimiz dönem baya bir tembellik ettiğimden, bu dönem için bir çalışma düzeni yaratacağım kendime, bir sürü kırtasiye ürünüyle moral buluyorum böyle .. Old İstanbul kelime defterim olucak, diğeri için şimdilik aklımda bir şey yok ama mutlaka bulurum tabi :)