29 Haziran 2012 Cuma

Durduramıyorum!


Ontheroad: Sergül ablaa, bana aklına gelen ilk Murakami kitabını söyler misin?
Serrose: Sahilde Kafka!
Ontheroad: Tam istediğim cevap!

Ve bu konuşmadan sonra kaçınılmaz son.
Yanına Otostopçunun Galaksi Rehberi de gelecekti ama, o koskocaman baskısı bitmiş 
Zaten tam ben almak istediğimde bütün kitaplar çekiliyor piyasadan
Nalet bir insan mıyım neyim.
Şimdi internetten almak durumunda kalacağım


Diğer evlatlar bunlar, gerçekten evlatlar ama.
Chuck'ın Tekinsiz'i ve yanında da adını ısrarla aklımda tutamadığım Algı Kapıları
Bunları alış hikayesi, güzel öyle.

Kendimi durduramıyorum işte. Çıldırmışçasına kitap alıyorum.
Ama buna rağmen kendimi engellemicem
Kitap okumak kadar, alması da zevkli be.
Durmalıyım artık biliyorum ama,
Alıcam ya.

27 Haziran 2012 Çarşamba

Haruki Murakami / İmkansızın Şarkısı


Bu tatili kitap açısından pek de verimli geçiremedim
Geldiğimden beri sadece İmkansızın Şarkısını okuyordum
Onun yanında Tim Parks'ın Kader'i dikkatimi çekmişti, ona da başladım.

Murakami'yi ilk kez okumak için bende en çok merak uyandıran bu kitabından başladım
Sanki bir Kim ki Duk filmi izler gibiydim.
Ki onu çok çok seven biri olarak yapabileceğim tek yorum bu
Sanki bir Bin Jip ya da Bi Mong karakterleri vardı gözümün önünde 

Ama beni en çok etkileyen kısmı söylemek istiyorum
Kitabın bu baskısındaki kapağı, kitabı okuduktan sonra o kadar anlamlı geldi ki gözüme.
Sanırım şimdiye kadar gördüğüm en uyumlu ve en manalı kapak tasarımı
Müthiş!

Onun dışında her zamanki gibi içeriğiyle ilgili bir spoiler vermicem tabi ki.
Bir Murakami kitabı daha okuduktan sonra hangisiyle başlanabileceğini daha çok kestirip, ilk kez okuyacaklara öneride bulunurum :)

Önümde daha Sahilde Kafka var. 
Bir sonraki rotamız bu!

25 Haziran 2012 Pazartesi

Hal ve Durum Şarkısı

Tatile alışamadığımdan mıdır nedir, bir boşluk hissi var bende yahu.
Kısa zaman sonra sorumluluk başlayacak olsa da, öyle gereksiz bir rahatlık üstümde
Malum yaz okulu bekler bizi yolun sonunda
Ona rağmen yolda olasım var,
Kafamda bu şarkıyla birlikte.


Biraz zaman önce de bir mail almıştım, facebook sayfasında yolda olmayı sevenler için bir grup var.
Sizinle de paylaşayım, Buyrunuz buradan.
Bugünkü paylaşımından sonra içim içime sığmadı .
Blogumun sahibinden bir söz;


“Eski püskü bavullarımız gene kaldırıma yığılmıştı; daha

 gidecek çok yol vardı önümüzde. Ama önemli değildi, çünkü 

yol hayattır.”  

                                     - Jack Kerouac

Pazartesi sendromundan kurtulan, kurtulamayan herkese iyi haftalar dileğiyle :)

21 Haziran 2012 Perşembe

Takıntılı Mıyım?


deeptone ve Kuulumsu Kadın'dan bir yeni mim cevaplıyoruz :)
Konumuz;
"Takıntıların var mı yoksa kim takar takıntıları sallamışım dünyayı modunda mı yaşarsın hayatı.."

Herkes gibi benim de birkaç takıntım var tabi. Aklıma gelenler;


-Kitap alırken en çok dikkat ettiğim şey bir tarafında pürüz olmaması. Ufacık bir katlanma, kırışıklık sinir eder beni, sonrasında da bu geçerli. Özenle saklamak huyumdur.


- Nedensiz bir şekilde, evden sağ ayakla çıkarım. 


- Bunu bir kez daha yazmıştım, sırt üstü uyursam kabus göreceğime inanırım ve uyuyamam. Kendimi şartladığımdan mıdır nedir öyle yattığımda kabus görürüm.


- Tahta kaşıktan, tahta çubuklu dondurmadan vs. yiyemem. Yazarken bile tiksiniyorum.


- Odamın ve odamın karşısında başka bir kapı varsa eğer her ikisini de kapatmam gerekir uyurken.


- Otobüslerde cam kenarı benimdir.


- Yeni bir kitaba  başlarken mutlaka son cümlesini okurum. Sadece bir cümle.


- Saçlarımı toplarken toka kullanamam. Kendi saçımla bağlamam gerekir zira başımı çok ağrıtıyor.


- Boğazlı kazak, işte boğazlı badidir vs. hayatta giyemem. Hem tarz olarak pek ilgi alanım değiller. Bu yüzden kışın bile sadece tişört giyerim ve boğazının kapalı olmamasına özen gösteririm. İçim daralır, bütün günüm zehir olur.


- El hareketlerine, şakalarına tahammül edemem. Aynı şekilde biri bir şey anlatırken sürekli bana dokunursa rahatsız olurum. Buna ciddi bir takıntım var. Dokunmadan konuş yahu, ne o öyle.


- Yolda yürürken yanımdakiyle çarpışmamaya özen gösteririm. Acayip sinir bozucu.


- Ayaklar. Biri çıplak ayakla benim ayağıma basmamalı. Mahvolurum. Bunu bilenler tarafından çok üstüme gidilirse sinirden ağladığım bile olur. Özellikle kumsalda. Ah, iğrenç.


- Sol baş parmağımdaki yüzük çıktığında, her şeyin ters gideceğine inanırım. Senelerdir hep aynı yerde.


- Yanımda yavaş yürüyen insana pek tahammülüm yok. Ben hızlı yürürüm çünkü.


- Kendi çapımda totemlerim var. Sınava giderken geçtiğim yoldan bir kez daha geçme olasılığım, o sınavın iyi geçmesine bakar. Yani eğer güzel geçmişse, diğer sınavda aynı yoldan yürümeye dikkat ediyorum. Böyle de manyağım.


Aklıma geldikçe bu liste daha genişleyecek :)


Mimlediklerimi bizzat ziyaret edip, haber vereceğim efendim..

16 Haziran 2012 Cumartesi

Anastasia

Bir animasyon delisi olarak taa yıllar önce izlediğim Anastasia, üç hatun tarafından tekrar izletildi final döneminde bana.
Büyüleyici bir film olduğunu biliyordum ama, bu kadarını hatırlamıyordum açıkçası.
Çok uzun zaman olmuş.


Hususi olarak toplaşıp yaptığımız sinema gecelerinden daha bir özenli hazırlandık, izledik.
Onlar zaten her satırını ezbere bildiğinden, şarkılara bile eşlik ettiler


Her gece, fonda once upon a december çalarken uyuyorduk.
O kadar alışmışım ki, şimdi dinlemeyince bir eksiklik hissediyorum.
Belki rüyalarım bu yüzünden o kadar güzeldi, o dönemde.
Hissettiklerim kötü de olsa.

Buyrunuz o şarkımıza..

İstanbul Hep Aynı

Bu şehirde bıraktığım her şey, her zaman kaldığı yerden devam ediyor.
Ne zaman gelsem hep bunu hissediyorum
İnsanlar, olaylar.


Değişen tek şey bu işte.
Gittikçe büyüyor,
Kim çağırsa gidiyor, hiç sıkıntılı bir hatun da değil yani.
Sürekli konuşuyor ama ne söylüyor belli değil.
Sözcükler ağzından çıkmıyor diye sinirleniyor sonunda.
Öyle oturup bütün gün izlettirir kendini.


İzmir'e gittiğimde kilo veriyorum, burada alıyorum.
Son bir haftam kaldı.
Gezmeyi etmeyi değil de, evi özlemişim ben.
Dizidir, filmdir, kitaptır günler geçiyor.
Günlerin böyle geçmesini özlemişim.
Neredeyse bütün yazım İzmir'de geçecek
Sanırım bu kötü bir şey değil.
İzmir, İstanbul'u hiçbir zaman aratmaz.

10 Haziran 2012 Pazar

Sonunda

İstanbul'dan Merhabalar!
Sınavlar bitti bitmesine ama, beni daha çok yoran taşınma tantanası oldu.
Köy sağolsun okul bitiminden sonra 3 günlük taşınma süresi veriyor, sonra kapı dışarı.
4.üyesi olduğum eve yığdım bütün eşyalarımı.


Artık Superwoman olduğuma tam olarak inanıyorum
Zira bir sürü koli, çanta, hatta televizyon derken bildiğiniz kol kası yaptım.
Kilo bile verdim yahu 3 günde.

Hepsinin sonunda mahvolmuş bir halde yere yığıldım artık.
Taşınmak ne zor işmiş arkadaş.


Bütün bunların sonunda bir de yetişmem gereken bir uçak vardı.
Japon edebiyatı, özellikle de Murakami ile beni tanıştıran Sergül Ablam oldu.
Sonunda bir kitabını seçtim ve ilk olarak İmkansızın Şarkısı ile başladım.
Şimdilik harika gidiyor, zaten kitap okumayı ancak bu kadar özleyebilirdim!
İyi bir geri dönüş oldu.
Bitirdiğimde spoilersız bir şekilde yorum yapacağım.
Şimdi uzun zamandır özlediğim bloglarınıza bakma zamanı :)