22 Mart 2013 Cuma

Kısacık

Bilgisayarım bir hıza kavuştuğu için sürekli gelip yazasım var. Öyle çok özlemişim!
Uzun zamandır internete bile telefondan bağlanan biri olarak, şu minibukumun yüzüne bakmaz olmuştum. Bir format nelere kağdir.

Tire olsun, okul ve ev olsun hayat devam ederken yazacak bir çok şey birikti aslında. Her şeyi günlere yayıp rutin bir hal kazandıracağım yine. Blog olmadan pek tad alamadığımı fark ettim. 


Asasör'e gittim mesela! 
Evet bu gayet normal bir durum ama, 3 yıldır burada olmama rağmen "nedense" hiç fırsatım olmamıştı.
Sonunda Şebnem'le bir akşamüstü vakti gidip, hava kararıncaya dek oturduk, şiir okuduk.
Öyle güzel sohbet ettik ki, sanırım 3 buçuk saat boyunca aynı yerden kalkmamışız.


Bir gece vakti, bizim evlatlığımız Aytaç kendi evindeyken ne yaptığımızı merak edip sorduğunda cevabımız "ev hali" temalı bu fotoğrafla oldu. Pek düzgün olduğumuz söylenemez.


İibf sıralarından, bir ders arası fotoğrafı.
Şu sıralar okula bolca gidip, derste bolca kitap okuyorum. 
Bu bir ironi olabilir ama, önümde okunacak bir şeyler olduğunda daha iyi konsantre olabiliyorum belki.
Sıkılmamı engelleyecek şeyler bunlar. Yoksa bunca sene gittiğim okullarda vakit geçmezdi :)

Yavaş yavaş anlatacak şeyleri toparlayıp günlük akışında devam edeceğim. Resimleri de format geleceği için hep başka yerlere aktardığımdan kısa anlatımlar olabilir şimdilik.
Bloglarınıza saldırmanın vakti geldi, geçiyor bile!


Tire'li bir Hafta Sonu

Ev arkadaşlarımın ikisinin Tire'den olduğunu blogu takip edenler bilirler. Birkaç gün öncesinden karar verip, onlarla birlikte gitmeye karar verdik ve yine bir Tire gezisi daha çıktı meydana.
Papatya mevsimi olduğunu bilerek, daha bir istekli ve meraklıydık bu sefer.
Bolca fotoğrafla destekleyelim :)


Gittiğimizin ertesi günü, dağlara çıkıp laledir, papatyadır ne bulduysak yayıldık.
Ne kadar tepelerde vakit geçirdik bilmiyorum ama, feci bir şekilde eğlenmiştik.


Baharı botlarla da getirmiş bulunuyoruz. Havanın nasıl güzel olacağını tahmin edememiştik çünkü giderken yağmurluydu.
Tire'nin o sakin huzuru bir yanda, bu dağları bayırları bir yanda müthiş bir havası da vardı.


Biz 24 saat evin içinde, dışarda birlikteyiz. Burada sürekli ev arkadaşlarından bahsederim.
Ama her seferinde, ilk defa bir araya gelmiş gibi eğlenebiliyoruz.
Sanırım bu yüzden birbirimizden sıkılamıyoruz.
Zira, burdan kalkıp Tire'ye bile birçok kez birlikte gidiyoruz, ayrılmadan.
Aile diyorum ya! 
Biraz itip kakılıyorum görüldüğü üzre ama, olsun.


Yine öyle resimlerin büyüsüne kapılmadan devam :)
Ne kadar tepelere çıktıysak inmemiz biraz zaman aldı. Eşyalarımızı koyduğumuz yerleri  bile unutmuşuz.


Derekahve'nin oralara gidip, deli gibi yemek yedik.
Orasında burasında fotoğraflar çekildik.


Niye böyle şeyler yaptığımızı bilmiyorum. Düşüp kafamı gözümü yarsam yeriymiş.
Ama karşıya geçmeyi başarmıştım.


Ufak bir dere var bir de dağların dibinde bir yerde.
Üzerine yol yapılmış, kapanmış ama kendi halinde devam ediyor.


Havanın o kadar güzel olmasına karşılık uzun zaman çimlerde yayıldığımız doğrudur.


Her yerde anı biriktirmek böyle olsa gerek.


Günü yorucu ve elime yığınla çiçek tutuşturulmuş olarak tamamladık.

Önceki gittiğimiz zamanlardan farkı, papatyaların ve çiçeklerin bolluğuydu tabi. 
Yaz mevsiminde de güzel oluyor ama, bu hali başkaymış. Bir denizi eksik. O da zaten Kuşadası'na yakınlığıyla tamamlanabiliyor. Bu yüzden gözüme yaşanabilecek bir yer olarak kestirmiyorum değil.
Orasının huzuru başka bir yerde yok sanırım.

Yakın bir zamanda tekrar tekrar gitmek dileğiyle diyeyim.

Ve bayadır uğramadığım bloguma, formatladığım bilgisayarım sayesinde tekrar kolaylıkla girebildiğimi belirteyim.
İyi hafta sonları herkese!

İlk Tire gezisi için buraya,
Bir diğeri içinse buraya bir tık.

10 Mart 2013 Pazar

Tanrıça'nın Hatırlattığı

 
Bomboş hissettiğimi yazmıştım bir önceki yazımda.
Öyle boş ki, hiçbir şey hissetmemek gibi. Acıyı veya neşeyi. O boşluğu duymak sadece.
Birkaç gün boyunca öyle devam etti ki, arada bahsettiğim kendi cehennemim bile uğramadı bana.
Ona yarayacak bir parçam bile kalmamış gibi.
Bundan faydalanıp doyurmaya kalkışmadı kendini.
O bile uzaklaşıp gittiyse ve ben hağla böyle hissediyorsam, bir yerde sıkıntı olmalıydı.
 
Nasıl aştığımı hatırlamıyorum. O geçiş yok bende.
Sadece sarıldığım insanlar var. Öyle, baya kocaman.
Bir o kısmı hatırlarım.
Seni o berbat ruh halinden çıkarıp, susup sarılırlar ya sadece.
Hah! İşte öyle önemli bir şey daha yok aslında.
 
Sonra bu Tanrıça var. Bazı zaman aklımdan çıkan her şeyi seriyor önüme.
Her bir sözüyle.
 
"Young girl ain't got no chances
No roots to keep her strong
She's shed all pretenses
That someday she'll belong
Some folks call her a runaway
A failure in the race
But she knows where her ticket takes her
She will find her place in the sun"
 
Diyor mesela.
Eyvallah diyorsun.
Kafandaki her şey, geri oturuyor yerlerine.
Sonra bir bakmışsın, boşluk kalmamış. Yapacak yığınla iş varmış.

O hayal orda duruyor.
Yemişim kocaman boşluklarını.
Sana sarılanları bırakmadan devam et mesela.

8 Mart 2013 Cuma

Koca 5 gün

Hayatım boş gibi hissediyorken, bu hafta okula düzenli gidişlerle bir istikrar sağladım sayılır. Vakit geçiremediğim insanlara zaman ayırdım.



 
Beni, yanlarına uğramadığım gerekçesiyle öldürmekten son anda vaz geçen güzide insanlar.
Okul taraflarıdan. Dersten çıktığımda eskisi gibi birlikteyiz yine.
Çok özlemişim.
 
 
Yeni huzur yeri. Büyükpark Teras Cafe.
Önce fazla huzurluydu, sonra arka masaya oturan kadın konuşmasıyla bizi mahvetti.
Yorgunluktan bitap düşmüş bir halde kalktık masadan.
İçimize etti ve çantasını alıp uzaklaştı.
Hağla o sesi kulaklarımda. Nasıl bir şeydin sen la.
 
 
Japon balığına dönüşen ev arkadaşım var benim.
 
 
Diğer bir ev arkadaşım Duygu'ysa çok eğleniyor.
Solda fotoğrafa sonradan dahil olabilmiş gibi görünen Aytaç ise, bizim evin oğlu.
Evlatlığımız. Besliyoruz arada onu.
 
 
Günlerce internetimiz yoktu, bölgede yapılan çalışmadan dolayı.
Elimizde bilgisayar olmadan oturduğumuz günleri hatırlayıp pis 7'liye sardık.
 
 
Şebnem blogda sıkça bilinen ev arkadaşlarımdan tabi. Çok ciddiler.
Pijama partisi tadında olmuş biraz sanki.
 
 
Aslında Alsancak'ta Cafe Del Mundo'ya yani bir gezginin açtığı kafeye gitmek istemiştik.
Öyle bir hevesle hem de!
Yoğunluktan giremeyince, kordon kafelerine kaldık.
Ama ulaşacağım o kafeye en sonunda!
 
 
Bu aslında tipsiz gibi görünen yiyecek, sıcak çikolatalı irmik helvası.
Evde imkanı bol bulunca, Şebnem içine yaratıcılığını katmış.
Tadı müthişti, o ayrı.
 
Onlardan ev arkadaşları olarak bahsetmek kötü aslında. İkinci ailem demeliyim.
Bir aileyle yapılan her aktiviteyi gerçekleştiriyoruz.
Çay demleyip, televizyon karşısında "çiğdem" çitlememiz en basit örneği.

 
Böyle geçmiş benim hafta arası hallerim. Bilgisayarım yavaşlıktan vazgeçtiği zamanlarda yazışmak üzere!