31 Aralık 2011 Cumartesi

Herhangi bir günden, Yılbaşı ..


Yılbaşı akşamlarına önem veren biri değilim
Benim için herhangi bir günden farkı yoktur
Sadece 1 yıl daha yaşlanıyoruz işte, nedir yani ?

O yüzden hususi kutlamakmış, hoplayıp zıplamakmış bana göre şeyler değil
Aileyle olunsun, yanında bir de rakı sofrası olursa eğer ..
Mis ..

İlaç içtiğimden dolayı içki içemeyeceğimi düşünüyordum
İçebileceğimin haberi gelince ufak çapta bir mutluluk oldu tabi
Aylardır bunun için bekliyordum
Eh, bu akşam hakkını gerektiğinden fazla verdiğimi düşünüyorum 
:)

Herkese mutlu, huzur dolu günler diliyorum ..

28 Aralık 2011 Çarşamba

Happy, when you are happy ..

İlk mim'im Poliganum'dan geldi. O da çok güzel açıklamış.
Başlık da, çok sevdiğim bir tişörtümün üzerindeki yazıdan :)
''Karşımızdakini mutlu etmek için yapabileceğimiz 10 şey ''
Aslında biraz zor bir konu ama, kendi  mutlu olduğum şeylerden de yola çıkarak da biraz kopya çekeceğim :)


1- Şarkı Yollamak : Birini mutlu etmenin en iyi yolunun bu olduğunu düşünüyorum. Şarkılar bazen konuşup dertleşmekten daha iyi etki yaratır.
2 - O'nu dinlemek : Kimsenin susmak bilmediği, her şeye bir yorumu olan insanlardan farklı olarak, sadece dinlemek. Ne anlatırsa anlatsın kendini iyi hissedecektir.
3 - Değer Vermek : Önemsendiğini görmek insanı özel hissettirir.
4 - Eğlendirmek : Tabi onun hoşlandığı şeyler üzerinden yola çıkarak gülümsemesini sağlayabilmek önemli.
5 - Hediyeler : Ben ayırt edici hediyeleri severim mesela. Kişiliğine göre bir hediye seçip, beklenmedik bir zamanda vererek mutlu olmasını sağlayabiliriz. Mesela sevdiği sanatçının bir plağını bulup almak da hem değişik hem özeldir.
6 - Hatırlamak : Sadece özel günlerde değil de, aklınıza estiğinde içinizden geldiği zamanlarda arayın onu.
7 - Gezmek : Bir gününüzü ona ayırıp sevdiği yerlere, hoşlandığı mekanlara birlikte gitmek. 
8 - Resim : Karakalem üzerinden sevdiği bir sanatçının, objenin resmedildiğini görmek hoşuna gidecektir. Burada kendi emeğinizle yaptığınız herhangi bir şeyden de söz edebiliriz.
9 - Güven : Size güvendiğini hissedebildiği an mutlu da olacaktır. 
10 - Verdiğiniz sözü tutmak : Eğer bir söz verirseniz, bunu yerine getirdiğinizi gördüğünde aslında hem güven, hem değer vermek açısından da iyi olacaktır.


Bu mim'i :
Gently Weeps
arta kalan zamanda
LEYLAK DALI
!Gereği Düşünüldü! Yaz Kızım
altbilgi
izler, sesler ve de görüntüler
yolluyorum. Çoğu kişi mimlenmiş zaten :)

27 Aralık 2011 Salı

Günün Enstanteneleri #12

Salı günleri oda arkadaşımla zoraki kahvaltımız için erken uyanırız. Amacımız sessizce odadan süzülmek.
Yine patırdı yapmadan odadan bir an önce çıkabilmek isteğiyle hazırlandık ki, o sesi duyan ilk ben oldum.
Geç kaldık ..
Elektrikli süpürge .. 
Ardından yavaş adımlar ..
Göz göze geldik, dışarıdaki adımlar sıklaşmaya başlayınca durduk. Ve o an..
Kapı kırılırmışçasına vururken bir yandan da anahtar deliğine saldıran, açamayacağını bile bile kapıyı yıkan o eller ..
O ciyak ciyak bağıran ses..
'Kızlaaaaarrrrrr, uyandınız mı ?! Temizliiiiiikkk, kızlaaaaaaarrr açııınnnnn ?!! Açın kapıyı haydii haydiii !! '
Kulaklığından duyulan son ses arabesk müzik ..
Derin bir nefes alıp kendimi öne attım. Kapıyı açtım ve 'Sakin' dedim. 'Yavaş .. Şimdi elindekini usulca yere bırak ve telaş yapma. İçeri girebileceksin. Sabret .. 5 dakika sonra tekrar gel. Oda senindir.'
Ve neden olduğunu anlamadığım cevap: 'Ben artık sizden korkmuyorum, eheheh. Hem bak şarkı da söylüyorum. - .... dayanmak çok zormuş böyle sevinceee, sana mutluluklar sözüm kardeşçeee ...'


Bu sözlerin üzerine nasıl boş baktım, kapıyı o şaşkınlıkla nasıl kapattım bilmiyorum.
Her şey de ayarladığımız gibiydi halbuki. 
Sabah kalkılacak, O'na görünmeden usulca bloktan çıkılacak ve güne huzurlu başlanacak.
Ama sonuç ..
Sabahın köründe bu ablaya ne içiriyorlar ?
Yüksek dozda çamaşır suyu kokusundan mı bu halde ?
Bunun bir sebebi, mutlaka bir açıklaması olmalı.


Sonrasında Bornova'dan çıkıp, Konak'ta denize karşı mis gibi kahvaltıyı yemek paha biçilemezdi evet.



Havasını içime çekmeye doyamadığım şehir.
Bunu yine farkettim.


O sinir harbini attık üzerimizden.
Bir de dersten sonra köye yürürken, sesini uzun zamandır duymadığım Eddie çıktı ortaya playlistten. 
Yol boyunca aldı götürdü Rise'la beni yine başka diyarlaraa ve şarkı bittiğinde farkettim ki köyün bahçesindeyim.
Yine de güzel, ama onu dinlemeye bu kadar ara vermemeliyim bir daha.
Burnumda tütmüş meğer.


*fotoğraf alıntıdır.

26 Aralık 2011 Pazartesi

Filmlerden Bir Gün #6 / The Thing


Aslında bunu izleyeli 2 hafta falan oluyor, ama anca şimdi yazma fırsatı buldum.
Yine sıkıldığımız bir günden sonra tavsiyeler üzerine izlediğimiz bir film
1982'deki The Thing filminin başlangıç hikayesi olarak çekilmiş bir yapım


Olay Antartika'da bilim adamlarının milyarlarca yıldır orada bulunan bir organizmayı araştırmasıyla başlıyor
O 'thing' virüs gibi insanların da içine girip kişiliklerine hakim olabiliyor
Bunu farkettiklerinde herkes birbirinden şüphelenmeye başlıyor


Bana konu ve gidişat olarak, Elijah Wood'un oynadığı The Faculty filmini hatırlattı.
Hatta film boyunca, evet orada da böyleydi falan diye söylenip durdum
Bu açıdan pek de hoşlanmadım, ısıtıp ısıtıp aynı şeyleri izlettiriyorlar diye düşündüm.


Thing dedikleri o yaratığın resmini buraya ekleyemiyorum, zira yeterince tiksindim film boyunca
Pek bir sevimsiz, iğrenç bir şeydi o yahu.
Genel olarak atraksiyonlu bir filmdi evet
Ama bu tarz filmleri önceden izlemiş olanlar için sıkıcı gelecektir

25 Aralık 2011 Pazar

Bir şarkı üzerine ..



Bu şarkı üzerine ..
Sayfalarca yazabilirim
Milyonlarca kişiye bir hikaye anlatabilirim
Uzun uzun dinleyebilirim 
Rüyalarımın soundtrack'inde en başa alabilirim
Hayatımda kimsenin bilmediği kısmı, onunla doldurabilirim

Her yanımı tek bir şarkıyla sarabilirim

Ama bana hissettirdikleri ..
İçimdeki koca boşluğu anlatan her bir kelimesini nasıl açıklarım bilmiyorum.

En çok neye darılmışım ?
Neye alınmışım ?
Ne kırmış beni bu kadar ?
Neden uzaklaşmışım sevgiden ?
Ne olmuşta bu kadar dayanıklı yapmışım duvarlarımı ?
Birine bağlanmak hissi neden bu kadar zoruma gider her seferinde ?
Geriye dönüp baktığımda söylemek istediklerim bunlar mı olurdu ?
Neyin isyanını yapardım ?
En çok neye yanardım ?

Bu soruların hepsine verecek bir cevabım var.
Sanıldığı kadar kalpsiz değilimdir belki bende ..
Sadece yaptığım seçimlere göre yaşıyorumdur 
Yaptığım hiçbir tercih, keşkelere imkan vermedi
Her şeyi hesaba katarak yaşadım, büyüdüm ..

İnsanlar unutarak bir şeyleri hafiflettiklerini zannederler
Ama sorun şurada ki ;

Ben hiçbir şeyi unutmak istemiyorum
İyi - kötü yaşadığım hiçbir anı hayatımdan çıkarmak istemiyorum
Bütün o hatıralarım
Heyecanlarım
Umutlarım
Umutlandıklarım ..
Hiçbirini silmek istemiyorum.

Evet;
Sadece bu kızın yürekli olduğunu bilin yeter ..
Hayallerinin bir kısmının gerçekleştiği o kız,
 Şimdi mucizelerin olabileceğine daha da çok inanıyor üstelik ..



22 Aralık 2011 Perşembe

Kafamda Çalanlar #5 / Tracy Chapman - The Promise

Onu ilk dinlediğimde bir hatun olduğunu anlayamamıştım çoğu kişi gibi, hatta gördüğümde bile .
Sonrasındaysa, bu hatunun bir Tanrıça olabilitesi vardı gözümde .
Çok değil, birkaç hafta önceye kadar böyle şarkılar benim için manasız, duygusuzdu.
Ama şarkıların bir şeyleri anlatabileceğini daha da çok öğrendim artık.


Şimdiyse ufacık bir mucizeyi anlatıyorlar


Belki bir gün, doğru yerde doğru bir zamanda gerçek olurlar.



Together again
It would feel so good to be in your arms
Where all my journeys end
If you can make a promise
If its one that you can keep, I vow to come for you

If you wait for me and say you'll hold a place for me in your heart

18 Aralık 2011 Pazar

Keith Richards


Sen Angie'yi yarattın
Sonra Angie hep seni dinledi
Büyüdü
   Büyülendi ..

Yaptığın müzikle, sözlerinle bir insanın kişiliğini yerleştirdin sen

Var olmadığın bir dünyada nasıl yaşardım,
Kendime hangi yönü belirlerdim bilmiyorum

İyi ki doğmuşsun be adam
68. yaş günün kutlu olsun 

'Live, learn and laugh at it'

12 Aralık 2011 Pazartesi

Gecenin 3'ünde ..

Ranzamdan zıplayıp, bir anlığına montumu ve kulaklığımı takıp odadan dışarı attım kendimi .. Oda arkadaşım peşimden ..
Dışarısı muhtemelen soğuktu, kapşonu kafama geçirip, aşağıya indim ..
Mis gibi, tertemiz bir hava ..


Kulağımda Noel bas bas bağırıyordu;


"You need more time
Cause your thoughts and words won't forever more
But I'm not sure if it'll ever work out right
But it's ok. It's alright .."



Yürüdüm, yürüdüm ..
Sonunda bir banka oturdum, önce boştu burası..
Kafamı arkaya yasladım ve bulutları izlemeye başladım, bu gece ne kadar da çoktu . 
Kırmızı, mavi bir gökyüzü..
Yıldızlar kısmen görülebiliyordu ve ay..


Devam etti ;


"So you can dance until the morning light .."


Sonra bu güzellik çıktı arkamdan şaşırttı, o öylesine bir köpek değil tabi.

Beni haftanın birkaç günü, bloğumun önünden güvenliğe kadar götürür  ve eğer denk gelirsek köye dönüşte, bıraktığı yerden beni alıp bloğuma götürür. Elimde poşet varsa, önce onları kontrol eder, koklar ve devam eder.. 
Önden o, arkadan sen ..
Kendince yaptığı bir oyun bu sanırım, insanlara eşlik etmek ..


Şimdi de gelmiş, yanıma sinmiş öylece gıkını çıkarmadan. Ben gökyüzündeki bulutları şekillendirip müziğimi dinlerken, o da yanımda kıvrıldı çimlere .. Gidene kadar ..

Sonra Liam gecenin özeti olan sözleri ekledi;

 " So, what's the matter with you ?

Sing me something new... don't you know
Tha cold and wind and rain don't know
They only seem to come and go away ..

Stand by me, nobody knows the way it's gonna be,
yeah, nobody knows the way it's gonna be

Ve biz, huzurlu bir şekilde bloğa döndük .. 

*Görüntüler telefonla çekildiğinden flu ..

11 Aralık 2011 Pazar

Bu Hafta da Böyle ..

  Günlerdir bir uyuşukluk içindeyim yine, hasta da değilim ama amaç tembellik yapmak ..
Sevdiğim gruptan, sevdiğim "Yellow" şarkısını dinlemek hep beni mutlu etmiştir, bu hafta da güzel olan şeylerden bir tanesiydi . Yine gülme krizine girdik ama, olur öyle şeyler :)



  Çılgın blok yöneticim, cuma günü beni turnikelere kadar kovaladı desem yeridir. Yine ne yaptım diye sonunda durup, arkamı döndüğümde elime mektubumu tutuşturdu. Kendisi nedense bunun bir aşk mektubu olduğunu savunuyor her seferinde. Koskoca isim yazan sol üst köşeyi, nickname sanıyor, artık bozmuyorum.
Alışamadım bende her mektup geldiğinde mutlu oluyorum :)


Ha bir de huzur cafe'ye haftalık ziyaretlerimiz oluyor. Huzur'lu çünkü orası ..

  Yan odamdaki kızın elinde Japonca kitap gördüm. Sanırım kursa falan gidiyor, bir imrendim. Kendime ikinci dil olarak neyi seçeceğimi daha bilemiyorum. Okuldan mezun olana kadar bir şeyler yapmak zorundayım ama hala kararsızım. Japonca'ya karşı konulamaz bir ilgim var şu sıralar, ama İspanyolca'da olduğu gibi bir heves mi, yoksa kalıcı bir şey mi onu anlamam lazım artık =/ 

  Gençlerle hafta içerisinde toplanıp, bütün itirazlarıma rağmen LOTR izledik .. Daha ne zamana kadar erteleyebilirdim bilmiyorum ama, iyi de oldu aslında. 
  Feza'nın daha önce yarım yamalak izlemesinden dolayı, yorumlar biraz geniş çapta olunca ve ben de bunlara katılınca diğer 5 kişi biraz oflayıp pufladılar tabi .. Ama hem eğlendik, hem izledik fena da olmadı. Şimdi serinin devamını izleyeceğimiz için, asıl korkutan şey Feza'nın diğerlerini de bölük pörçük bilmesi  :)

8 Aralık 2011 Perşembe

Kafamda Çalanlar #4 / White Lion - When the Children Cry

Şarkı dinlemeden, söylemeden, ıslık çalmadan nasıl yaşanır acaba herhangi bir yerde ?
Bu yüzden odamdan sürekli müzik sesleri geliyor olabilir, doğrudur .
Film, dizi, müzik, kitaba verdim kendimi ..


O kadar çok müzik dinliyorum ki, her zamanki gibi şarkılardan başka bana huzur veren bir şey yok. 
Ben eski kafalı biriyim bir de, yeni şeylere ayak uyduramıyorum bu yüzden genelde efsaneleşmiş ya da kıyıda köşede kalmış şarkıları, grupları dinlemeyi seviyorum. 
White Lion bu efsanelerden bir tanesi tabi ki ..
Eğer bu dünyayı bir çocuğa, en çok da çocukluğuma anlatabilecek olsaydım, sanırım söyleyeceklerimi ancak böyle ifade edebilirdim


Bu satırlar geçmişte de geçerliydi, şimdi de ..
Dünya değişecek, insanlar ve evren, herşey değişecek ..
Ama tek bildiğimiz;
Müziğin evrenselliği hep aynı olacak, bu şarkının her satırında olduğu gibi..


Kulağa ne kadar olağanüstü geliyor öyle değil mi ?



Little child dry your crying eyes
How can I explain the fear you feel inside ?

White Lion'dan ..

5 Aralık 2011 Pazartesi

Filmlerden Bir Gün #5 / Spring Summer Fall Winter... and Spring


Bu film diğerlerinden farklı olarak bir Güney Kore ve Alman yapımı .. 
Ben bir Kim Ki Duk seveni olarak filmi nasıl tanımlasam bilemiyorum
Sonunda izlemeye fırsat buldum


Yine her zamanki gibi sessizlikle anlatmış Kim Ki Duk burada da olayları
Olabildiğince bir dinginlik hakim film boyunca, diyaloglar sınırlı
Sürekli bir atraksiyon, bir hareket bekleyenler için kesinlikle uygun değil, zaman kaybetmeyin bu yüzden

Bu tamamen bir huzur filmi, cennetten bir yermiş gibi gölün ortasında yaşayan iki keşişin hikayesini anlatıyor
Kendilerini tamamen ibadete adamışlar fakat ne kadar soyutlansalar da yine de insanlar
Ve içgüdüleri var


Filmin tek hareketli sahnesi belki de ..
O isimleri zemine kazıyınca, oğlanın iç huzura kavuşabileceğine inanıyor yaşlı keşiş

Film ortalarında biraz sıkıcı olabiliyor, açıkçası Bin Jip ve Bi-Mong kadar heyecan verici gelmedi bana
Kimileri bunu Kim Ki Duk'un en iyi filmleri arasında görüyor, birçok da ödül almış fakat
Benim favorim Bi-Mong olduğundan, diğerleri onun ötesine geçemiyor sanırım


4 Aralık 2011 Pazar

Günün Enstanteneleri #11

Sabah, öğlen, yani akşamüstü, uyandığım bir saat diliminde işte herneyse, siparişimi almaya bloğun önüne indiğimde, 4 gündür yurttan çıkmamış olmanın verdiği halsizlikle hastalıktan sararmış bir surat, darmadağın bir saç tepeden toplu halde, üzerinde çeşitli ayakkabı resimleri olan bir pijama, battaniyeli bir mont ve banu alkanımsı pembe peluş terliklerle (benim süslü abladan ihtiyaç üzerine gelenler) öksüre öksüre merdivenlerden inince, her zaman siparişleri getiren çocuk benden ürktü. Konuşmadı, ama o acı dolu bakışlarından anladım.


Keşke kolay gelsin demeseydim, hatta gıkımı çıkarmasaydım çünkü konuştuğumda sesimde çatallı çıktığından dolayı hepten bir tereddütlü 'afiyet olsun' karşılığını aldım. Hani sana söylesem ne fayda der gibi ..

Buna sinirlenip gaza gelmiş olacağım ki, ortamdaki hastalık havası dağılsın diye, ufak bir oda temizliği yaptım kendi çapımda .. Toparlandım, insana döndüm, arkadaşım da aldı beni dışarı çıkardı daha sonra ..


Artık biraz kendime gelmenin etkisiyle, şuan gayet iyileştim sonunda .. Çok dinlenmek de insana iyi gelmiyormuş onu anladım en fazla 3 gün yeterli sanırım.


Ey ev ahalisi, ananenin ördüğü bereyi de kullanıyorum görün, bakın bilginize :)



Biraz şaklabanlık bile yaptık, tıpçıların çalışma mekanına yaklaşınca
Her seferinde merdivenlerden çeşitli şarkıları mixleyip ıslık öttürerek çıkan kız da benim sayın Papatya sakinleri :)

*Geçmiş olsun dileklerini ileten herkese teşekkürler ..

3 Aralık 2011 Cumartesi

Filmlerden Bir Gün #4 / Fight Club


Hasta yattığımdan dolayı, ıhlamur çayımı alıp battaniyemin altında film izliyorum sadece
Fight Club'ı seçtim bunun için, kaçıncı kez izlediğimi bilmiyorum


Bana çok iyi gelen filmlerden bir tanesi
Zaten hakkında çok da fazla konuşmaya gerek yok
Bir Efsane ..


Fakat nedense Chuck'ın yazmış olduğu kitabı okuyamıyorum bir türlü 
Ne zaman niyetlensem, onun yerine başka birşey okuyorum
Heralde zamanı gelmedi daha
Kafam boş ve daha rahat olmalı
Tadını çıkararak okumalıyım


Bir de ;
Şu hatun gibi sigara içemeyeceksem eğer, başlamanın ne anlamı var ?
diye düşünüyorum her seferinde ..

Sigaraya karşıyımdır evet, içen de beni ilgilendirmez ama  sağlık falan değil de, ben olaya tamamen yakışması açısından bakarım, 
Yine izledim, yine buraya geldi olay
Onu ne zaman sigara içerken izlesem bu aklıma geliyor ne yapayım
Onu gördükten sonra, 

Evrende hiçbir kadın, bu hatunun ötesine geçemezmiş gibi geliyor 

2 Aralık 2011 Cuma

Noel Gallagher #2


Oasis'in herkes tarafından bilinen Stop crying your heart out ve wonderwall adında iki güzel parçası vardır.
Herhangi bir filmde, dizi sahnesinde çok kullanıldığından dolayı aşina olunmuştur bunlara, yani herkes bir yerde mutlaka duymuştur.
İşte bundan yola çkarak, sadece bu iki şarkısını bilip de gruba sürekli sövenler var etrafta hala.


Ama benim diyeceklerim kesinlikle bunlar değil.


İstiyorum ki herkes sadece o iki şarkıyı bilsin, dinlesin
Kalitesiz müzik yaptıklarına inansın insanlar ve etraflarını da inandırsınlar
Hatta herhangi bir grubun Beatles çakması olabileceği ihtimalini savunarak, bu damgayı yapıştırsınlar onlara
O kadar ki;
Berbat bir müzik yaptıklarını kabul etsin bütün evren
Sonra herkes
Bir kenara çekilsin,
Ve sussun ..





Onlar, O, Noel , Liam..
Sadece bana ait olsun
Onca şarkı sadece benim için yazılmış olsun
Sadece ben bileyim, ben dinleyeyim
O sesiyle birlikte, kelimeler benim için çıksın ağzından
Benim için bir araya getirilsin cümleler
Sally derken, sadece beni kastetmiş olsun
Hepsi bana ait olsun
Sadece bana ..

Yazının başlığını Kafamda Çalanlar koyamadım tahmin edersiniz ki ..
Şarkı, hayatımın en isabetli döneminde, Noel tarafından çıkarılmış yeni albümünden, "The Death of You and Me"


Bu adam hakkında daha önce de söylediklerim için buraya :)

Tozsuz Raflardan #1


Bunlar benim yeni yavrularım
Aslında "Fısıltı" serisine hiç başlama niyetinde değildim, sıkılmıştım artık bu tür kitaplardan
Ama hevesim geri geldi sanırım :)

Kitapçının alt katında, terkedilmiş ucuz kitapların bulunduğu ve kimsenin uğramaya tenezzül etmediği kısımda Jack London'ın küçükken okuduğum ilk eseri "Vahşetin Çağrısı" çıktı karşıma !
Kaybetmiştim uzun süre önce, nasıl olduysa ..

Ne de olsa;
Jack London is King
dedim ve kaptım

Günün Enstanteneleri #10

Günlerdir neden yazmadım bilmiyorum, sanırım vakit bulamadım
İstanbul'a gidiş-dönüş herşey çok ani olduğundan ne yerde ne gökteyim


Kısa İstanbul tatilinin en güzel tarafı işte ..
Uykusu geldiğinde gülme krizine giren bir bebek daha önce görmemiştim.
Ama bu burnumda tüten prenses, gülmek için bir sebepe bile ihtiyaç duymuyor
Maşallah diyerek ekliyorum bu fotoğrafı
Her baktığımda gülüyorum ben de 

Şimdilerde ise iyice şifayı kaptım.
Sürekli çeşitli çaylar içip duruyorum. Dün saydım 7 farklı çeşit çayım var ve hepsini de içiyorum.
-normal çay, ıhlamur, yeşil çay, böğürtlen, yeşil elma, kırmızı elma ve yaban mersini-
Hangi ara bu kadar çay delisi oldum bilmiyorum ama, çok güzel olmuş.
Ne güzel arkadaşlar edinmişim ki, hastayım diye odamı düzenleyip, çamaşırlarımı yerleştirip, bulaşıklarımı bile yıkıyorlar.


Bu aralar müzik dinlemek de her zamankinden daha çok yatıştırıyor beni.
İstek yaptığım şarkılar da boş vakit doldurmak için değil, gerçekten çok iyi geldikleri için. Ama dün buna ihtiyacım olduğu halde şarkı isteyemeden uyuyakalmışım


Bugün daha dinç uyandım, ama yine de  kırgınlıktan derse gidemedim. Az önce arkadaşımın yapıp getirdiği sıcak çayı içtim. Ne de güzel gitti anlatamam.


İstanbul'dan dönerken, vapurda insanlar sigara içmek için otobüsten iniyorlar, bense kulağımda kulaklıklarım, dinlediğim şarkının manzaraya nasıl yakıştığını görebilmek için iniyorum.
Rüzgar yüzüme çarparken, evrenin müzikle nasıl değişebildiğini görüyorum

Böyle işte..