Ablamın Eylül 1'de evlenecek olması ve benim yeterince geniş bir insan evladı olmam sebebiyle, aylar öncesinden giyeceğim elbise-ler aradan çıkarılsın istenmiş ve buralara kadar getirtilmiş bulunmaktayım. Bugün bu amaca yönelik bir atak gerçekleştirip, ablam ve annemle Kapalıçarşı'nın kalabalık kollarına bıraktık kendimizi.
İlk başta sakin gibiydi ortalık. Ama ben sonra bütün İstanbul'un orada toplanacağını nerden bilebilirdim ki.
Zaten alışverişten nefret ediyorum, onu geçtim İstanbul'un bu iğrenç kalabalığıyla birlikte kendisinden de nefret ediyorum. Bir de üstüne o kalabalığı yara yara yürümek hiç iyi gelmedi bana.
Daha ilk dakkalardan yenilgiye uğramış bir Sarı var buralarda.
Neden, çünkü gittiğimiz nalet olası terzinin ağzındaki sakızla benimle iletişime geçtiğini sanması beni tüm gün sürecek bir sinir harbine maruz bıraktı.
Nasıl aptallaştığımın ispatı gibi bu.
Nolur o sakızı hunharca çiğnemeden önce bir düşünün!
Ahh.
Dışarlarda hava aldık, dinlenmeden yorulmaya fırsat olmadan bütün çarşıyı alt üst ettik.
İtinayla bana kumaşlar seçildi, ne söylendiyse he dedim. Çünkü ben kıyafet işinden anlamıyorum.
Neyse ki nikahta kırmızı giyeceğime hem fikirdik.
Elbiseyi de en azından bir emeğimi yansıtmak amaçlı kendim çizmeye karar verdim.
Derin bir yırtmacı olacak ve dekolteyi de basacam. Bana bırakmayacaktınız.
Yorgunluk ve sinire rağmen yine de yüzümde masum bir gülümseme hakim. Yoksa yanımdaki hatunlar beni lime lime edecekler!
Ne kadar yorgun olsam da, onlarla vakit geçirmeyi çok özlediğim için hiç sesim çıkmadı.
Her söylediklerine beklenmeyecek şekilde anlayışla karşılık verdim, ilk defa.
Zaten içim huzur dolmuş arkadaş.
Zaten içim huzur dolmuş arkadaş.
Eve döndüğümüzdeyse, en son ananemin o müthiş yemeklerinden yerken kendimden geçmişim.
Geldiğinden beri napıyorsun desen, vericeğim tek cevap yemek yiyorum! olucaktır zaten.