27 Kasım 2012 Salı

Rahata Kavuşuldu

Uzun zaman süren bir vize dönemi vardı bildiğiniz gibi. Birkaç gündür dinlenme evresindeydim bu yüzden. Uyku düzenini falan yerine oturtmaya çalıştıkça daha çok battı ama şimdilik toparladım.
Bu süre içinde yorum  ve mail atan herkese çok teşekkür ediyorum.


Sınavlar biter bitmez, bir arkadaşımızın çalıştığı Alice Cafe'ye daldık. 
Burası Bornova'da yeni sayılır. Ama şimdiye kadar gördüğüm en güzel konsepte sahip bir cafe sanırım bu civarlarda. 
İsmi gibi, Alice filminden kıyafetler, karakterler, eşyalar var. Fotoğraflarını internette bulamadım ve sahibi çekmeme izin verir mi bilmiyorum. Ama deneyeceğim zira bildiğiniz bayıldım bu yere.


Bir sınav çıkışında Duygu'nun koştura koştura eve getirdiği Dondurmalı İrmik Helvası.
Önünden hep geçerdik ama bu kadar güzel olabileceğini tahmin etmemiştim.
Sıcak irmik helvası içinde dondurma. Kahretsin nasıl istedim şu an!


Ve hiç uyumadığımız bir gecenin sabahı, bir güzel kumru ve boyozumuzu aldık, çayı koyduk, kahvaltı hazırladık.
Daha sonra kızlar da uyandığından bu sofranın hali masaya taşındı tabi.
Hiçbir şey düşünmeden, rahatça kahvaltı ettik dördümüz.

Köyüme döndüm. Sırada yazılmayı bekleyen yazılar var. Bu sürece 3 kitap sığdırabildim, onların yazıları gelecek.
Ve bloglarınıza uğrama zamanı :)

22 Kasım 2012 Perşembe

Sorgulama Zamanı


 
O kadar çok şey anlatmak isteyip, hiçbir şey yazamadığınız oldu mu? Ya da ağzınızdan bir türlü  çıkamayan o milyonlarca kelime birer birer oturdu mu hiç içinize?
Biri size ne yaparsa, ne derse desin sırf çok sevdiğiniz için hepsini görmezden geldiğiniz oldu mu peki?
Milyonlarca kez yaptınız mı bunu? Yoksa bu kadar yeter, bu kadarı benim için çok fazla mı dediniz sonunda?
Olsun dediniz değil mi? Eminim dediğiniz zamanlar vardır. Saklamayın hadi.
 
Sevgili ya da dost, aile veya arkadaş.
İnsanlar sırf sevginizi bildiğinden rahat davranırlar mı ki?
Bu yüzden mi size istedikleri gibi yüklenirler? Sevginizden emin oldukları için mi?
İyi de bu dünyanın en acımasız duygusu olmuyor mu o zaman?
Hani en güzel, en kıymetli şey, birilerini sevmekti?
Sevdiğiniz herkes gün gelip sizi mahvetmiyor mu ki?
En büyük acılar da zaten bunun yüzünden çekilmiyor mu?
Nerede bunun güzelliği peki?
 
Belki de çok büyük bir yanlıştayız.
Bu dünyada sevilmeyi en çok hak eden kişi sensin, bile diyebilir insanlar size.
Üzgünüm ama bu kadar büyük laflar söylemek herkese göre değil-miş.
Hem bir düşünün.
Belki de, ben dahil hiç kimse sevilmeyi hak etmiyordur.
Hiçbirimiz birilerinin sevgisine layık değilizdir.
Bu yüzden, rahat olun.
Arkanıza yaslanın ve bir de Noel'e kulak verin.
İçinizdeki dünyanın tadını çıkarın.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Vize Hayatı Semptomları

 
 
Öncelikle yaşadığımı, sağlığım sıhhatimin her şeye rağmen gayet yerinde olduğunu söylemeliyim.
Her şeye rağmen diyorum çünkü, uyku düzensizliği, karın doyurma karmaşası sonrasında yediklerini ayarlayamama, mide sancıları vs. derken kör topal ilerliyoruz bir şekilde.
Evin içinde sınava giden, gelen, kalan, yattığı yer belli olmayan insanlar halinde yaşıyoruz. Bir gün koltuktaysam ertesi günü yerdeyim. Neden, çünkü uyku tatlı gelmesin de çok uyuyup zaman kaybetmeyeyim diye kendime rahatsız bir yer arıyorum. Taktikmiş bu güğya.
Amacımı ben de çözebilmiş değilim.
 
Hatta annem sınav için beni uyandırdığında sadece iki buçuk saat uyumuş bünyemle, telefonda kadına 'kalkmak istemiyorum, biraz daha zaman ver ne olacak işte!' diye yalvardım. Bağırdığım da söylenebilir.
 
Bir gece önceki o hususi konuşma ise  -- "Anne beni mutlaka uyandır, kaçırırsam mahvolurum! Ne dersem diyeyim sakın yumuşama! Kaldır beni o yataktan! Duydun mu, sakın telefonu kapatmama izin verme!" --
Sonuçta kadın da çaresiz. Görev kutsaldır.
 
Kalktığımdaysa sanırım Şebnem'in odasının duvarlarını ve dolaplarını tekmeliyordum.
Herkesi korkuttuktan sonra yaklaşık 15 dakikalık sinir harbini atlatıp, hiçbir şey olmamış gibi Tony Blair'ın G.W.Bush'a Irak savaşı için neden destek çıktığını anlattım kendime.
 
Bir de öğrenci evinin halini görmenize içim el vermediğinden, boş bir fırsatta gittiğimiz, Bornova'da Eski Tren Garı adı altında açılan Kahve Diyarı'ndan bir fotoğraf eklemek isterim.
Hiç sıcak bakmamıştım ama, yapım aşamasından beri gözüme kestirdiğim o Eski Lokomotif aklımı çeldi ve gittim.
Bayıldığım o eski lokomotifi de mutlaka fotoğraflayıp ekleyeceğim.
Sanırım Alsancağa gidemediğim dönemlerde huzurlanmanın kestirme yolunu bulmuş oldum.
 
Başarılar dileyen, yorum bırakan herkese ÇOK teşekkür ediyorum!
Mutlaka takipteyim, bol bol yazmanız dileğiyle..


8 Kasım 2012 Perşembe

Böyle Hallerdeyiz

Yine vize sezonu açıldığından, köyden ev arkadaşlarının yanına transfer oldum.
Blogu takip edenler bilir, ben köyde yaşıyorum ama çoğu zaman ev arkadaşlarım dediğim hatunlarla kalıyorum.
İşte biz şimdi sınavları bekler, çalışır bir vaziyetteyiz. Bu nedenden dolayı şu sıralar bloga girip yazamıyorum pek, affola.
 
 
Şebnem şu sıralar sanatsal çalışmalar içinde bir de.
Onun odasını, benim ayakkabılarımı ve evin caddeye bakan yüzünü görebilirsiniz.
 
 
Ve bizim dizi aramız, dağınıklığımız.
Şu sıralar bu fotoğraf karelerinden farklı bir durum yaşamıyoruz.
Camdan bak, içeri gir, yemek ye, ders çalış, uyu, çalış vs.
 
Vize haftası malumdur. Üstünüzdeki kıyafetler size yapışır, bütünleşirsiniz. Saçınız da tepeden topludur ya.
İşte biz tam o hallerdeyiz.
 
Bol bol yazın, sınav arasında, sınavlardan sonra yazdıklarınızı okumak ilaç gibi gelecek.
Sınav haftasında olan herkese başarılar!
Ve, bir de bol şans dileyin olur mu?


4 Kasım 2012 Pazar

Woody Allen - To Rome with Love

İzmir'e ayak basar basmaz, akşamına köyün dibindeki Forum Bornova'ya bir Woody Allen filmi izlemeye gittik.
Bu adam ölmeden önce yapabildiği kadar film yapsın, ben de sinemada izleme keyfine varayım diye, salona giderken havalara uçtum aslında, evet.



Salon hak ettiğinin tam tersine o kadar boştu ki, ayaklarımı böyle uzatarak izleyebildim filmi.
Filmde Jerry karakteriyle o tonton, yanakları sıkılası, sabahlara dek dinlenilesi Vuğdy tipini görünce bile huzur doldu içime. Ve filmin en en ama en güzel karakterlerinden biriydi Leonardo ile birlikte tabi.

Çok büyük bir Woody Allen beklentisi ile gidilmemesi gereken bir film yine de. 
Ben Midnight in Paris'teki gibi, Roma'dan da bir görsel şölen beklerken, Roma'nın aslında ilgi çekmeyen yönleriyle tanıştım diyebilirim. Allen Paris'e kıyak geçerken, Roma'ya biraz haksızlık edesi gelmiş.


Afişlerden biri.
Ben buna bayıldım.


Ve film boyunca Penelope bacımızın seksepalitesini görebilirsiniz.
Filme en çok yakışan hatundu kendisi.

Genel anlamda ben filmi beğendim. Bir de yanımda mıkır mıkır "bu ne saçmalık ya" diyen bir kılık olmasaydı, her şey daha güzel olabilirdi. Sonradan öğrendim ki, hiç Woody Allen filmi izlememiş. (Gerçi tanımıyormuş bile)
Bundan sonra da izlememelisin bence deyip kapadım konuyu.
Bazılarının, zekasının erişemeyeceği şeyler izlememesi gerek çünkü.
Beğenmeyebilirsin ama, abuk subuk yorumlar yapma yahu.

İzlerseniz, güzel bir pazar gecesi filminiz olabilir. Dediğim gibi çok şey beklemezseniz, daha mutlu ayrılırsınız :)

Daha önce izlediğim Midnight in Paris için, buraya bir tık :)

2 Kasım 2012 Cuma

Son Gece Rakısı


İstanbul'da son akşam babam elinde rakıyla gelip birer duble atalım deyince, sofra bu hali aldı tabi.
Baba kızın karşılıklı rakı tokuşturması gibi huzurlu bir şey yok sanırım.

Dozu o ayarlar,
Mezeleri o yapar, 
Kontrol ondadır.
Büyük bir keyifle koyar rakıyı.

Onunla içilen rakının tadı, başka hiçbir içki sofrasında olamaz.
Annemin benim için döktürdüğü yemeklerse, baş köşededir tabi :)
İşte öyleydi bizim gelmeden önceki son soframız.