26 Ağustos 2012 Pazar

Arel'den Yadigar

Benim Ege'den önceki ilk üniversitem İstanbul Arel Üniversitesi idi.
Hayatımın dönüm noktasının, o okul olduğunu söylemeliyim.
Dostluğun ne demek olduğunu ben ilk defa orada öğrendim, kesinlikle.


Hepimiz okulun bitmesiyle farklı yollara dağıldık, ama hiçbir zaman kopmadık.
Her bir araya gelişimizde eskisi gibiyiz, hiçbir fark yoktur buluşmalarımızda.
İzmir'de zorlandığım dönemleri de onlar sayesinde atlattım ben.
O okula girerken çok endişeliydim, çıktığımdaysa hayatımın 10 yılını daha oraya verebileceğimi düşünmüştüm.
Hala da söylerim.

Ben bu insanlarla, hayatımın en güzel 2 yılını yaşadım.


Geçtiğimiz gün de bana Arel'den yadigar, o dünyanın en güzel insanlarından biriyle birlikteydim.
4 yıl önce çekilen bundan bir önceki fotoğrafta, oradaki tek sarı kafa olan benim yanında olan hatundur bu.
Hala öyle yapışık bir haldeyiz işte.
Börgır'da fotoğraf çekilmeyeli de yüzyıllar olmuş, en son lisedeydim yahu.

Fırsat buldukça bu insanlardan bol bol bahsedeceğim :)

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Kitap ve Kırtasiye Alışverişi

Bugün ablamda rutin Beşiktaş turumuzu gerçekleştirdik.
 Her zamanki gibi Alkım Kitabevi'ne uğrayıp aklımda kalanları bir bir topladım tabi ablamla önceden sözleştik, kitapçıya girdiğimizde mırın kırın etmeden benimle saatlerce bakınmayı göze alarak geldi :)
Kim bilir ne kadar takıldık orada hiçbir fikrim yok, harikaydı.


Haruki Murakami sevdalısı olmam tamamen Sergül Abla'mın suçu.
Ona deli gibi teşekkürlerimi iletiyorum burdan beni onunla tanıştırdığı için, bunu hemen her Murakami yazımda yazmaktan bıkmayacağım :)
Bu yeni çıkan kitabında öyle içim kalmıştı ki, diğerlerini okumadan alacaktım neredeyse ama sabır edebildim.
Bağımlısı olduktan sonra, İstanbul'a ilk gelişimde direk buna gitti elim.

Murakami'nin okuduğum diğer kitapları olan İmkansızın Şarkısı için buraya,
Sahilde Kafka için de buraya tık tık.


Vee Edgar Allan Poe manyaklığımın tamamlayıcısı.
Kocaman hikaye kitabıma uzun süredir kavuşmuşken, şiir kitabım elimde yoktu.
Alkım'da da son iki tane kalmışken artık almanın vaktiydi, her gittiğinde birkaç şiir okumakla olmazdı tabi.


Aldous Huxley'in Algı Kapıları'nı okuyup yazısını burada yazmıştım.
Cesur Yeni Dünya'yı bir türlü okuma fırsatı bulamamıştım, çok araştırmama rağmen almamışım.
Bu eksikliği de tamamlamış oldum.


Mephisto'ya uğrayıp alt üst ettim biraz.
Barunson  defterlerine kafayı takmış durumdayım son zamanlarda.
Daha önce ilk defa aldığım Polar Bear defterini çok beğenmiştim ve çok kullanışlı çıktı.
Nedense ürünlerine de bir tek Mephisto'da denk geliyorum, o yüzden bulmuşken bir defter daha aldım.

Üzerindeki yazının çevirisini Fransızca bilen biri çıkarsa rica edebilir miyim?
Google translate pek ikna edici olmadı da.


Bu da aslında minicik bir not defteri.
Jim Morisson'ı gördüğümde orada öylece bırakamadım, hayran hayran bakıyorum saatlerdir.


Bugünün bir diğer ufak not deferi de bu.
Yollara, özellikle tren yollarına bir hayranlığım olduğunu biliyorsunuz, belli de oluyor zaten :)
Bunu aldım ama sonradan fark ettim.
En made diye bir üretim, ben ilk defa duydum.
Engellilerin üretimdeki yerini kalkındırmak için bir projeymiş, eğer orada fark etseydim birkaç tane daha alırdım.
Çok güzel çeşit çeşit ufacık yol temalı not defterleri var.

Mephisto'ya uğrarsanız bir bakın derim, fakat muhtemelen bulamazsınız o yüzden sormanız gerecek.
Çünkü mağazanın o kadar derinliklerine koyulmuş ki birilerinin fark etmesi neredeyse imkansız.
Bu duruma sinirlendim aslında, eğer destek verilicekse bu doğru düzgün olmalı.
Kuytu köşelerde tutarak bir projeye ne kadar destek verilebilir ki?

Bugünün moral sebebi oldu bütün bunlar. Şimdi onları İzmir'e götürüp dilediğim kadar okumak, kullanmak kaldı.

*Dipnot: Alkım Kitabevi'nde kredi kartsız, taksitli alışveriş yapabiliyorsunuz. Bunu da paylaşmak istedim, şahsen kredi kartsız bir öğrenci olarak bana bu konuda çok yararı oldu.

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Siz de Böyle Canavar Mısınız?

Benim manevi bir kız kardeşim var, ondan burada bahsetmiştim.
Çeşitli sebeplerden dolayı onunla aylardır görüşemiyorduk
Bayram dolayısıyla, sonunda hasret bitti


Zaten karamık bir şeydi, yazı görünce iyice kararmış.
Kilo almış, serpilmiş, boyu uzamış kara suratın.


Vee yedim onu, kopardım kollarını.
Bu bayramı onu ısırarak geçirdim işte.


Sonraysa hiçbir şey yapmamış gibiydim, tabi.

Umarım bayramınız iyi geçiyordur.
 Varsa etrafınızda böyle bir velet yakalayıverin hemen.
Bilmem, onları böyle mi seviyorsunuz siz de :)

19 Ağustos 2012 Pazar

Geçtiğimiz Günler

İzmir'de günler hep aynı geçti aslında.
Gündüzleri uyku ve sıkılma arası bir hava, akşamları da dışarıda yürüyüşler falan.
Aslında yaşlı emekliler gibiydik.
Hal öyle olunca, sınavlar bittiğinde ikinci bir Foça çıkarması yapalım dedik.


Doyamamışız da biz oraya evcek.
Bu sefer iskelede oturmayı tercih ettik, denizini seveyim.


Sandviçler yaptık, yolluk yaptık oturduk yedik durduğumuz yerde.
Bütçe de kısıtlı olunca ve ona rağmen gitmek isteyince biraz zorlandık tabi
O yüzden yiyecek içeceğimiz evdendi, öğrenci hali.


Emektar çantaları taktık yine sırtımıza.
Az yol gelmiyorlar benimle.


Sahilde biraz Otostopçu.
Gidişimiz akşam üstlerine denk geldiğinden müthiş bir hava vardı, hiç bunalmadık.

Bütün bunların ve Foça'nın dışında, Bornova'da gittiğimiz yerler mekanlar da hep aynı.
Zamanımızın çoğu oralarda geçtiğinden.
Artık önlerinden geçerken neden içeri girmediğimizi sorar oldular.
Bıktık yahu diyemiyoruz tabi.


Fazladan ezmeler, domatlar geliyor her zaman gittiğimiz Korköz'de önümüze mesela.
Çılgın gibi saldırdığımız için her seferinde, artık normal rutin servisler bize yetmiyor.


Bir de burada, böyle güzel insanlar var.
Beri Blues kafa dağıtabildiğimiz tek yer ve bu insanlar da kafamızı dağıtabilen nadir kişiler.
Hele şu Yiğit bir yellow söyler diğerleri de öyle güzel çalar ki, alın böyle sevin onları.
Evlat gibiler.
Yaptıkları müzikle onlar bizi, programlarına giderek de biz onları yalnız bırakmıyoruz.
Bir ara ayrıntılı bir şekilde onlar hakkında bir yazı yazacağım.
Grup şu an pek bu şekilde olmasa da, bizim için hep böyleler.


Dün yolculuğa çıkacağımı söylemiştim ve iyi yolculuklar dileklerini ileten herkese çok teşekkür ederim :)
İstanbul'a dönerken artık yolları ezberledim..
Eskiden nerede olduğumu bir türlü çıkaramazdım.
Bu aslında beni sinir ediyor, bilmeden gidip gelmek güzeldi çünkü.
Neyse ki yol her türlü güzel.
Tek başıma müziğimi açtım, kitabımı okudum.
Feribotta gece vakti üşümenin kefini çıkardım.



Vee her yolculukta olduğu gibi, durak Bursa olunca otobüsten koştura koştura inip terminalde her zaman uğradığım yerden çikolatalı Saray Helva'mı kaptım.
Yanımdaki bütün varlığımı buna yatırabilirdim.
Yine istedim şimdi.

Gidip daha sonra yemek için bıraktığım bir kaç tane helvayı da mideye indireyim.
İstanbul'da olduğumdan artık sizi de daha çok takip edebileceğim.
Bloglarınıza uğramanın vakti :)

Herkese de iyi bayramlar diliyorum..

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Böyle


Son yazımdan 10 gün sonra elime aldım kitabımı da.
Eski Foça sahilde, emrivaki bir huzurla okudum bir kaç bölüm.

Kafam o kadar karışık, garip bir ruh halindeyim ki düşüncelerim bile yok oldu
Yapabildiğim tek şey, bir kaç sayfa okuyup müzik dinlemek
Değişik bir şekilde eskiden olduğu gibi değilim aslında.

Bugün de upuzun bir yolculuğa çıkıyorum, sanırım bana iyi gelecek en güzel şey.
Sonrasında düşüncelerim de özgür.
Harika.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Edgar ve Douglas İkilisi

Şu sıralar bütün gün oturup, bir Edgar bir Douglas okuyorum.
Edgar bende sabittir, yanına sürekli bir kitap gelir, bildiğiniz üzre bu seferki Otostopçu oldu tabi.


Evin içinde bu iki tuğla gibi kitapla ordan oraya gezinip duruyorum.
Edgar'ın okuduğum hikayelerini tekrar okuyorum, altını çizmediğim yerleri çiziyorum.
O benim için sabit, sonsuz bir kitap.
Otostopçu'nun da bir kelimesini kaçırmıyorum, başlamadan önce çok güzel bir dille anlatıldığını biliyordum ama bu kadar da eğleneceğimi tahmin etmemiştim.
Ah Marvin, dostum.


Genelde güneş gittikten sonra, balkonda bu şekilde bakınarak kitap okuyorum.
Kucaklıyorum kitaplarımı, yerleşiyorum buraya.
İşin kötüsü Otostopçu'nun ben kitabı okurken, Duygu filmini alıp izledi.
Ama oturup tartıştığımızda, filmde bir sürü eksik olduğu ortaya çıktı.
Şimdi o da kitabı okuma meğilinde.
Bitireyim, belki filmi ben de izlerim bilemiyorum.
Şu an kafamda öyle güzel bir evren kurdum ki, bozulmasın da istiyorum.



Kitap okuma seansı şu sıralar çoğu zaman işte bunun gibi geçiyor.
İkisi de birbirinin sırasını bekliyor, evlatlarım benim.
2 kitabı bitirip ( Otostopçunun Galaksi Rehberi, Evrenin Sonundaki Restorant) 3.süne adım atabildim an itibariyle.
Onca ağırlığına rağmen derslere götürüp, orada da okuduğum oluyor inatla bırakmıyorum.
Bu sıcakta yapılacak olan sınavlar için bana şans dileyin, bu yüzden yazıya pek vakit ayıramıyorum.

Umarım herkes iyidir, yorum bırakamasam da elimden geldiğince dolaşıyorum.

2 Ağustos 2012 Perşembe

Mavi'den Paket Gelmiş!

Evin içinde bir odadan diğerine geçe geçe can sıkıntısından zaman öldürürken kapı çalar.
İşte en sevdiğim an, elinde paketle bekleyen kuryeyi gördüğüm an.
Ben de tam onu bekliyordum!


Ve günü güzelleştiren insanın özenle hazırladığı paket tutuşturulur elime.

Daha birkaç gün önce sevgili Mavi, reçel çılgını bir insan olduğumu söyleyince bana doğum günü hediyesi olarak yeni yaptığı mis gibi Çilek Reçeli'nden yollayabileceğini söylemişti. Bunu duyduğumda ben havalara uçtum!


Bu kesinlikle bana gelen doğum günü hediyelerinin arasında en güzellerinden!
Reçel ya, mis gibi ev yapımı çilek reçeli.
Hemen açtık tabi evcek , müthiş!

Mavi önce bu reçel için sana çok çok çooooooooook teşekkür ediyorum!
Harikasın ve öğrenci evinde bir bayram etkisi yarattın :)

Bu güzel doğum günü hediyesinden sonra Mavi durmamış, etmemiş..
Şöyle insanın yüzünü güldüren bir kutu yerleştirmiş paketin içine.


Vee..
Sabun ve lavanta keseciklerinin yaydığı buram buram mis gibi kokular yayılıyor içinden!
Şu manzarayı gördüğümde nasıl sırıttım anlatamam.
Nasıl bir şey bu böylee, diye diye çıkarttım içindekileri.
Öyle güzel şeyler ki, rengarenk!


En altta bu renkli kitabı gördüm. Renklerle ilgili bir çok şey anlatıyor, gayet ilgimi çekti.
Paketle ne kadar da uyuşuyor :)


Bu sıcaklarda evde mayışmış morali bozuk bir şekilde otururken, aniden bu paketle keyfim yerine geldi benim.
Günümü güzelleştirdiğin için çok teşekkür ederim Sevilay Ablacım.
Seni tanıdığım için çok mutluyum :)

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Sahilde Kafka / Haruki Murakami


Sahilde Kafka'yı bitireli birkaç gün oluyor, yazısı da beklemedeydi
Daha önce Murakami'ye başlangıç olarak İmkansızın Şarkısı'nı okumuştum. Onun yazısı da burada.
Ve başlangıç kitabı olarak ikisinin arasında bir karar vermek gerekirse, kesinlikle Sahilde Kafka derdim.
Araya sınavlarım girmiş olmasına rağmen, bırakmak istemedim çoğu zaman
Okurken keyif aldığım, ayrıntıların ilk defa uzamasını istediğim nadir bir kitap oldu Sahillde Kafka.
Birçok satırın altını çizdim, birçok sayfayı tekrar okudum
Sindirerek.
Karakterler kitap bitene kadar etrafımda dolaşıyordu sanki
Bu adam insanda öyle bir etki bırakıyor, artık buna eminim.
İmkansızın Şarkısı'nda da aynı şeyi yaşamıştım.
Kitap bitip de son cümlesini okuyana dek bütün karakterler okuduğum ortamdaydı.
Murakami bende de bir sevda halini aldı bile.

Sadece diğer kitabında olduğu gibi sonlarıyla ilgili bir sıkıntım var benim.
Yani kapağı kapattığımda aklımda bir yığın soru kalıyor.
Böyle durumlarda da Murakami'ye telefon açıp, ee sen ne yaptın? diyesim geliyor
Eğer okuyucunun hayal gücüne bırakılıyorsa, ben öyle şeyleri beceremem. Net olsun işte.

Söylemeden geçmeyeyim ama, şu kapak tasarımları 2 oldu, beni benden alıyor.

Kafka Tamura, seni zor unutacağım galiba.

Şimdi önümde uzun bir Otostopçu macerası var.

* Fotoğraf da, İstanbul-İzmir arası yolculuktan. İmkan kısıtlı olduğundan bir yenisini çekemedim.